Güncel bültenlerden haberdar olmak için abone olunuz.
Bülten Kayıt FormuSon dönemlerde özellikle “esnaf kurye” modeli olarak bilinen işlerde yaşanan gelişmeler, bu ve benzeri işlerin hukuki zemini ve güncel tartışmaları aktardığım yazıyı aşağıda paylaşmaktayım. Özellikle önümüzdeki dönemlerde çok daha fazla tartışma alanı bulacağını düşündüğümüz gelişmelere, mevcut Türk çalışma hayatı düzenlemeleriyle bakarak yorumlamak önem arz edecektir.
Saygılarımla
GİG Ekonomisi, Bağımlı Çalışma ve Dijital Sendikalaşma Üzerine
Gig, aslında bir müzik terimi üzerine oturmuş bir kavramdır, içeriğinde ise “kısa süreli iş” tanımını barındırmaktadır. GigWorx CEO’su Matt Alvarez, bu ekonomi içinde çalışanları “geçici işçiler” olarak tanımlarken Faruk Eczacıbaşı “Daha Yeni Başlıyor” kitabında bu ekonomiyi “tek atımlık işler ekonomisi” olarak değerlendirmiştir.
Bu kavram 2000’li yıllarda hızlanarak devam eden teknolojik dönüşüm, şirketlerin esnekleşme çabaları ve insanların gerek zorunlu olarak gerekse de isteyerek serbest bir çalışma modeliyle kazanç elde etme çabalarıyla yükselmiştir. Nitekim ILO da konuya kayıtsız kalmamış ve 2017 yılında Richard Heeks tarafından kaleme alınan “Decent Work and the Digital Gig Economy” Working Paper yayınlanmıştır.
MBO Partners’ın yayımladığı Bağımsızlık Raporu’na göre, ABD’de bağımsız çalışanların sayısı 2021’de bir önceki yıla göre %34 artarak 38,2 milyondan 51,1 milyona çıktı. Bu artışın %68’ini Y ve Z kuşağı oluştururken %55’ini ise kadınlar oluşturuyor.
Türkiye’de de Gig platformu olarak adlandırabileceğimiz bir platform ürünü olarak, esnaf kurye modelini sunabiliriz. Yemeksepeti Banabi, Trendyol Go ve Getir gibi şirketler, bu ekonomi içerisinde yer almaktadır.
Esnaf kurye modelinin ya da daha geniş perspektifte gig ekonomisinin, Türk çalışma mevzuatına uygunluğu ise son yıllarda giderek daha fazla tartışılan bir alanı oluşturmaktadır. Çünkü Türkiye’de çalışma hayatını koruyan iki temel yasa İş Kanunu ve Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, “bağımlı çalışma” üzerine kuruludur. İşte temel tartışma da bu noktadaki bağımlı çalışma unsurudur. Yargıtay içtihatlarında iş sözleşmesinin bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşme olduğu, ücret, iş görme (emek) ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici unsurlar olduğu belirtilmektedir. Emsal bir Kararda da “İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini; işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Sayılan bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin bir ölçü teşkil etmez. İşçinin, işverenin belirlediği koşullarda çalışırken, kendi yaratıcı gücünü kullanması, işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bu bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz.” Olarak belirtilmiştir. Özellikle gig ekonomisinde, işin işverene ait işyerinde görülmemesi, sadece belli kurallara tabi olarak çalışanın sözleşme serbestesiyle hareket edebilmesi, gig ekonomisinde yer alan “esnaf kurye” modelinin temelini oluşturmaktadır.
Durumun hukuki tartışması bir yana bırakıldığında, ILO tarafından ortaya atılan “decent work” yani insana yakışır iş sınırlarında olup olmadığı bu ekonominin en temel tartışma konusu olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim böyle bir dijital platform üzerinden yükselen bir ekonominin de, platforma kayıtlı çalışanlar ile şirketler arasındaki uyuşmazlığın çözümünün tipik olması da beklenemezdi. Bu durum da bizi “dijital sendikalaşma” kavramına kavuşturdu. Çalışanların sosyal medya üzerinden bir araya gelmesi, sosyal medya üzerinden çok takipçisi olan hesaplardan aldığı destekler, kullanıcıların bireysel ya da toplu olarak platformu kullanmaktan kaçınması vb. hususlarla hak talepleri daha güçlü bir hale geldi. Bu aşamada işin geciktirilmesi ya da bırakılması yönünden eylemler bir grev mahiyetinde değildi. Çünkü bir eyleme grev denilebilmesi için, yasal açıdan, bir tarafta işçi sendikasının olması, bu sendikaya bağlı çalışanların olması ve toplu sözleşme yapılması sırasında işyerindeki faaliyeti durdurmak, işi aksatmak eylemi (6356/58. Madde) grev sayılmaktadır. Nitekim gig ekonomisi içerisinde, tarafları işveren ve işçi olarak kabul etmediğimizde, Borçlar Hukuku anlamında bu eylemleri ifadan kaçınma olarak değerlendirmek de mümkündür. Sonuç itibariyle yasal bir sendika ve grev olmasa da, dijital sendikaşma adını verdiğimiz yeni nesil örgütlenme ile gig ekonomisi içerisinde çalışanların sosyal medya ve diğer dijital platformlar ile daha fazla pazarlık gücüne kavuştukları görülüyor.